Sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde atıklarımızı kontrol altına almak, gelecek nesillere temiz, gelişmiş bir Türkiye ve yaşanabilir bir dünya bırakmak için sıfır atık prensibini hedef alıp ve entegre bir yaklaşımla atıkların yönetimi sağlanmaktayız.
Biyogaz teknolojisi organik kökenli atık maddelerden hem enerji elde edilmesine hem de atıkların toprağa kazandırılmasına imkan vermektedir. Yenilenebilir çevre dostu bir enerji ve gübre kaynağıdır.
Organik bazlı atık/atıkların oksijensiz ortamda (anaeorobik) fermantasyonu sonucu ortaya çıkan renksiz - kokusuz, havadan hafif, parlak mavi bir alevle yanan ve bileşimininde organik maddelerin bileşimine bağlı olarak yaklaşık; %40-70 metan, %30-60 karbondioksit, %0-3 hidrojen sülfür ile çok az miktarda azot ve hidrojen bulunan bir gaz karışımdır.
Biyogaz tesislerinde hammadde olarak kullanılan atıkların içeriğinden kaynaklı doğal ortamda oluşan ve kontrol edilmeyen metan gazı, karbondioksite göre 23 kat daha fazla sera etkisine neden olmaktadır.
Biyogaz organik maddelerin oksijensiz şartlarda biyolojik parçalanması (anaerobik fermantasyon) sonucu oluşan ağırlıklı olarak metan ve karbondioksit gazıdır. Çeşitli organik maddelerin metan ve karbondiokside dönüşümü karışık mikrobiyolojik flora tarafından gerçekleştirilmektedir. Oksijensiz bozunma (anaerobik fermantasyon) sonucunda metan gazı;
Bu aşamada bakteri grupları organik maddenin üç temel ögesi olan karbonhidratları , proteinleri ve yağları parçalayarak CO2, asetik asit ve büyük bir kısmını da çözülebilir uçucu organik maddelere dönüştürürler.
Bu aşamada, birinci aşama sonucunda açığa çıkan ve uçucu yağ asitlerini asetik aside dönüştüren asetogenik bakteri grupları devreye girmekte ve bir kısım asetogenik bakteriler uçucu yağ asitlerini asetik asit ve hidrojene dönüştürmektedir.
Anaerobik fermantasyonun bu son aşamasında metan oluşturan bakteri grupları devreye girmekte, ve bir kısım metan oluşturan bakteriler karbondioksit ve hidrojeni kullanarak metan ve suyu açığa çıkarırlarken, öteki bir grup metan oluşturan bakteriler ise ikinci aşama sonucunda açığa çıkan asetik asidi kullanarak metan ve karbondioksit oluşturmaktadırlar.
Atıkların geri dönüşüm ve geri kazanım süreci içinde değerlendirilmeden bertarafı hem maddesel hem de enerji olarak ciddi kaynak kayıpları yaşanmasına neden olmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde atıklarımızı kontrol altına almak, gelecek nesillere temiz, gelişmiş bir Türkiye ve yaşanabilir bir dünya bırakmak için sıfır atık prensibi hedef alınmalı ve entegre bir yaklaşımla atıkların yönetimi sağlanmalıdır
Sıfır atık yaklaşımının esas alınması ile sağlanacak avantajlar;
1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janerio kentinde Birleşmiş Milletler “Çevre ve Kalkınma Konferansı”nda imzaya açılan ve 1994 yılında, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu, 191 ülke ve Avrupa Birliği’nin imzacısı olduğu, “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi” yürürlüğe girmiştir. Birleşmiş Milletler altında imzalanan ve küresel ısınmayı engelleme amacı taşıyan hükümetlerarası ilk çevre sözleşmesi olan bu sözleşme insan faaliyetleri sonucu atmosferde biriken ve küresel iklim değişikliğinin temel tetikleyicisi olan sera gazları oranlarının azaltılması ve dolayısıyla iklim krizine küresel bir çözüm getirme çabasını taşımaktadır. Sözleşme çerçevesinde sözleşmenin yürürlüğe girmiş olduğu yıl olan 1994’den bu yana her sene düzenlenen hükümetlerarası “Taraflar Konferansları” organize edilmektedir.
Bu “Taraflar Konferansları”ndan üçüncüsü 1997 yılında Japonya’nın Kyoto kentinde gerçekleşmiş olup, iklim değişikliği ile mücadele noktasında yaptırım gücüne sahip olması sebebiyle Birleşmiş Milletler altında imzalanan en önemli sözleşme olarak görülen “Kyoto Protokolü” bu konferansta kabul edilmiş ve 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu protokol çerçevesinde İngiltere, Fransa ve Almanya gibi gelişmiş ülkeler atmosferde kümülatif olarak biriken sera gazlarındaki tarihsel sorumluluklarını kabul etmiş ve 1990 baz yılı üzerinden emisyon azaltımı noktasında bağlayıcı taahhütlerde bulunmuşlardır.
Gerek bahse konu taahhütlerin yerine getirebilmesinde gelişmiş ülkelere tanınan “Esneklik Mekanizmaları” çerçevesinde olsun ve gerekse de “İklim Değişikliğini Önleme Stratejileri” kapsamında olsun “Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli” ve “Birleşmiş Milletler Temiz Kalkınma Mekanizması”nın bilim komitelerinin geliştirdiği ve sürekli olarak güncellenen modellemeler ve metodolojiler ile küresel, ulusal ve sektörel bazda emisyon envanterleri oluşturma adımları atılmış, emisyon yaratan ve azaltan aktivitelerin sera gazı hesaplamaları uluslararası standartlara taşınmıştır.
Bu noktada iklim değişikliği/krizi ile mücadele noktasında temel strateji ve politikalar açısından küresel, ulusal, yerel ve sektörel açıdan sera gazı envanterleri oluşturmada en önemli adımlardan biri uluslararası bilimsel düzeyde uygulanması teşvik edilen “İzleme, Raporlama, Doğrulama” (İRD) yaklaşımı olmuştur.
İRD yaklaşımına dayalı olarak, Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girmiş olduğu 2005 yılında, kurulan karbon piyasaları, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde, yenilenebilir enerji projeleri gibi, sera gazı azaltma özelliğine sahip projelerinin hayata geçişlerini hızlandırmak amacıyla, “İklim Değişikliğini Önleme Stratejileri” kapsamında, teşvik mekanizması olarak ortaya çıkmıştır. Kyoto Protokolü çerçevesinde emisyon azaltma taahhüdünde bulunan ülkelerin tabi olduğu “Zorunlu Karbon Piyasaları”nın yanında, Türkiye gibi ülkelerde hayata geçirilen emisyon azaltıcı özellik taşıyan projelerin sahiplerinin de kendi projelerini çevresel ve sosyal sorumluluk ilkeleri çerçevelerinde kendi projelerini dahil edilebildiği “Gönüllü Karbon Piyasaları” da eş zamanlı olarak oluşturulmuştur.
“Doğrulanmış Karbon Standardı (VCS)” gibi, uluslararası Gönüllü Karbon Piyasalarına yönelik olarak sertifikasyon sağlayıcı uluslararası kurum ve kuruluşlar İRD yaklaşımı çerçevesinde faaliyetlerini sürdürürken, bu sertifikasyona erişim talep eden projeler uluslararası standartlara uygun bir şekilde akredite olmuş “Bağımsız Denetmenler” tarafından sürekli olarak “izleme”, “raporlama”, “doğrulama” ve “onaylama” formatında denetlenmekte ve incelenmektedirler. Gönüllü Karbon Piyasaları çerçevesinde kayıt olmak isteyen projelerden yaratmış oldukları emisyon azaltımlarının uluslararası standartlarda İRD uygulamaları yapıyor olmalarının yanı sıra ulusal ve bölgesel çapta Birleşmiş Milletlerce belirlenmiş olan Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na da katkı yapmaları ve bu katkıları da yine İRD yaklaşımına uygun olarak göstermeleri beklenmektedir.
Oksijensiz ortamda organik tarımsal ve hayvansal atıkların çürütülerek ortaya çıkan metan gazının elektrik ve ısı enerjisine dönüştürülmesine dayalı biyogaz tesisleri, normal şartlar altında bu tür atıklardan ortaya çıkacak olan sera gazlarının atmosfere erişimini engellemesi sebebiyle emisyon azaltım kapasiteleri anlamında diğer yenilenebilir enerji projelerine kıyasla ön planda yer almaktadır. Biyogaz projeleri bahse konu organik atıkların çevreci yöntemlerle bertarafını sağlar ve bu atıkların organik gübreye dönüşümlerini gerçekleştirerek katma değer yaratırken, bir yandan da bir yenilenebilir enerji proje türü olarak yoğun olarak fosil yakıt kullanımına ve/veya ithal yakıtlara bağımlı enerji santralleri tarafından beslenen ulusal elektrik şebeke hattının hem kirleticiliğini hem de dışa bağımlılığını azaltmaktadır.
Yukarıda bahsedildiği gibi uluslararası standartlara uygun bir şekilde projelendirilen ve yönetilen, uluslararası akredite olmuş bağımsız denetmenler ve sertifikasyon kuruluşlarının denetimine ve incelenmesine gönüllü olarak kendini taahhüt eden biyogaz projelerimizin ön görülen yıllık emisyon azaltım miktarları aşağıdaki gibidir:
FOÇA = 106.591 ton CO2/yıllık
BALIKESİR = 104.824 ton CO2/yıllık
AYDIN = 79.944 ton CO2/yıllık
Uluslararası Gönüllü Emisyon Azaltım Sertifikasyonuna erişimi noktasında süreçleri devam eden projelerimizin tamamının hayata geçmesiyle birlikte uluslararası metodolojilerin ışığında yıllık ortalama 291.359 ton CO2’nin atmosfere salınmasını engellemiş olacağız. Bu da sera gazı azaltım noktasında, 466.175 dönüm arazinin her yıl ormanlaştırılmasına veya 63.339 binek aracın her yıl trafikten çekilmesine denk gelmektedir.